Ülke ve dünya olarak çok önemli süreçlerden geçiyoruz.
Bir tarafta oluk oluk kan akan bir Müslüman coğrafyası, diğer tarafta krizlerle cebelleşen ülkemiz ve küresel ekonomi dünyası.
Savaş ve ekonomi…
Ne kadar da bir birine yakın kavramlar, kısır döngünün başlangıç noktaları. Tarih boyunca temeli ekonomik nedenlere dayanmayan hiçbir savaş söz konusu değildir, olmamıştır. Günümüz Müslüman coğrafyasında akıtılan kanlar da, bu başlangıç aşamasında olan ve çok daha ileri boyutlara ulaşacağı düşünülen küresel krizin sebebidir.
Ekonomi dünyasının ağa babaları, güç odakları, ayak sesleri duyulmaya başlanan küresel krizi en az zayiatla atlatabilmek için tek çözümün ne olduğunu iyi biliyorlar. SAVAŞ
İlk aşamada Müslüman coğrafyasında çıkartılan savaş ve akıtılan kanlar ile kendi kasalarını doldurma yoluna gidiyorlar. Nitekim bu aşama planladıklarından daha da olumlu geçiyor. Bir kısım Müslüman (!) liderleri koltuk ve saltanat vaatleriyle satın aldılar. Satın alamadıklarını ise kurdukları terör örgütleri aracılığıyla devirdiler. Satın aldıkları liderlerden yüz milyarlarca dolar haraç alırken, satın alamadıkları liderlere yüz milyarlarca dolarlık silahlar sattılar. Akıtılan milyonlarca Müslüman kanının karşılığında, kasalarının önemli bir kısmını dolarlarla doldurdular.
Birinci plan tıkır tıkır işliyor.
Şimdi sırada ikinci büyük plan var; DÜNYA SAVAŞI
Dünya savaşı, ekonomik olarak başlayan dünya savaşlarının sonucunda kaçınılmaz bir durum haline gelmiştir. Dünya savaşını kaçınılmaz olarak gören Küresel Ekonomi Çetelerinin önünde iki büyük sorun var; Birinci büyük sorun bu savaşta kimleri maşa olarak kullanacağı. İkinci büyük sorun ise Avrupa- Hristiyan dünyasını buna nasıl ikna edeceği. Çünkü ekonomi savaşlarında birbirlerine rakip olanların, askeri savaşlarda omuz omuza savaşması pek sık rastlanılan bir durum değil. Bu sorunların çözümlenmesi halinde üçüncü dünya savaşını başlatmak için bir saniye bile beklemezler.
Ülkemiz, özellikle 2002 yılı Erdoğan döneminden sonra silah sanayine yapılan çok büyük yatırımlarla ve önemli ölçüde profesyonelleştirdiği ordusuyla bu büyük savaşa kendini hazırlamaya çalışıyor.
Ekonomi savaşlarında ise durum çok farklı
Dünyada ülkeler nezdinde yaşanan ekonomik gruplaşmalarda Rusya-İran ve bir ölçüde Çin ile hareket ediyoruz veya etmek zorunda kaldık. Bu ülkelerin ekonomik savaşlarda bizlere hiçbir katkısı ve artısı söz konusu olmamıştır ve olamazda. Dolayısıyla ülkemizin hem askeri hem de ekonomik yeni ortaklıklar oluşturması ve bu yönde yeni stratejiler geliştirmesi gerekmektedir. Ekonomik olarak menfaatlerimizin karşılıklı olarak örtüştüğü birçok ülke ile siyasi anlamda çok büyük farklılıklar ortaya çıkabilmektedir. Bu da uluslararası arenada bizleri hızla yalnızlığa sürüklemektedir.
Hem ekonomik hem de siyasi olarak ortak paydada buluşabileceğimiz tek kavram var; ÜMMET BİRLİKTELİĞİ
Şimdilik bir ÜTOPYA gibi görünse de bunun doğum sancılarının Başkanımız Erdoğan ile başladığını düşünüyorum. Çok kısa süre içerisinde İslam aleminde hayal bile edemeyeceğimiz şeylerin gerçekleştiğini göreceğiz. Ellerindeki dolarların gücüyle iktidarlarını ellerinde tutan, satın alınmış sözde Müslüman liderlerin nasılda devrildiğine şahit olacağız.
Dünya Ekonomi savaşları ve Dünya askeri savaşları yeni bir gücün doğumuyla sonuçlanacak inşallah.
Halifesinin liderliğinde dünyanın en önemli askeri ve siyasi gücü.
Türkiye’nin liderliğinde dünyanın en önemli askeri ve siyasi gücü.